17 Kasım 2013

Ruh ve Can



RUH ve CAN arasındaki fark koşuşturma içinde olduğumuz günlük yaşamda tam olarak anlaşılamamakta. Konu ile ilgili öğretilerde bu fark yüzeyde olmasada herzaman yer almakta. Vedik geleneğinden tutun da, tüm dinlerde, ruhsal uyanış, aydınlanma, yeni çağ... gibi son yıllarda ortaya çıkan öğretilere kadar olan tüm disiplinlerde konuya ilişkin açıklamalara raslamak mümkün. 
3. Boyuttan bakılınca kabaca şöyle ifade edilmekte; Bedenin içindekine Ruh (Soul), Ruhun içindekine de Can (spirit) denmekte. Bedenin içindeki Ruh’un bir formu vardır, Ruh olarak nitelendirilen, gerçek ‘SEN’in dış kabuğudur. Ruh, Vedik kültüründe ‘Anandamayaosha’ veya daha yaygın olarak ‘Atma’ olarak adlandırılır. Atma’nın ceviz büyüklüğünde ve kalpte yapılandığı söylenir. Ruh, Tanrının veya karışıklığı önlemek amacı ile tercih ettiğim tabir ile Kaynak’ın yarattığı  Eterik ortamda bir bedendir. Yok edilemez. Varlığımızın farkındalığı Ruh vasıtası ile olur. Değişik gezegenlerde bedenden beden girip reencarne olan budur. Ruh vasıtası ile Kaynak, olabildiğince çok ve değişik deneyimler yaşayarak kendini deneyimler. Ruhlar Kaynak’ın, ayrı ayrı kişilik verek  kendini bölmesinden oluşur. Ruh Kaynaktan ayrılmış olmayı bilinçli deneyimleyip bu farkındalığı yaşar, kendini kaynaktan ayrı bir birim olarak algılar. İşte bütün ruhsal, dini öğretiler, ibadetler, ritualler burada devreye girer. Bütün bu inanç ve eylemler bilincin ve duyguların kontrolü ve yönetimi üzerinde ustalık kazanıp Ruhun asıl kişiliğini öne çıkarmak içindir.
Aslında yukarıdaki öğreti ve eylemler bir nevi çelişki yaratmakta, eğer hepimiz ruhun asıl kişiliğini bilincimizde sürekli canlı tutup yaşarsak, olumsuzluk barınamayacağından deneyimlerimizde sınırlama  olacaktır, yani Kaynak herşeyi dolu dolu deneyimleyemeyecektir, bu açıdan bakıldığında durum yaradılışa aykırı görünmekte. Onun içindir ki ikilem, iyi ve kötü, beyaz ve siyah, üçüncü Boyutun vazgeçilmez unsurudur. Onun içindir ki Melek ve İblis kardeştir denmekte,  tokatı yiyince öbür yanağını çevir, kötülere karşı neğatif düşünme, sevgini ver denmekte, tam teslimiyet istenmektedir. Kötü ve iyi birlikte bütünü oluşturmakta. Belirtmekte yarar var, bize vaat edilenlerin aksine, olumsuzluk üst Boyutlarda da bulunmakta, özellikle 4. Boyutta. Çok daha üst Boyutlarda dahi olumsuz varlıkların olduğuna dair haberler gündemde.  
4. Boyuta geçtiğimizde ki bu durum yakında yaşanılır olacak, Ruh bir nevi beden olduğundan dolayı hali hazırda bir bünyemiz olacak, İlginçtir, Ruhun yüzü Veda bilminde 6 yaşındaki çocuk yüzü diye tarif etmekte. Yanı sıra, 4. Boyutta Ruh (Kaynak’ın bir parçası olmasından dolayı yaratabilir) istediği herhangi bir beden yaratarak kendini o görünüm içinde sunabilme yeteneğini kullanabilecek. Yakın bir gelecekte bizi bekleyen yaşamda, Dinazorlardan, mitolojik yaratıklardan tutunda aklınıza gelecek her türlü formdan oluşacak toplum hayatımızın görsel kısmının çok renkli olacağına inanıyorum. Dahası gözümüzdeki bu aptalca perde kalkarak, çok çeşitli formlarda olan insan ve insan olmayan Dünya dışı CANlıları da görerek renk cümcüşümüzü genişleteceğiz. 
CAN olarak isimlendirdiğimiz ise, Ruhun içinde yapılanmış olan Kaynak’ın kendisidir. Onun içindir ki Tanrı’yı bulmak için kendine dön denir,  bütün Uzakdoğu öğretilerinde hep sen ‘O’ sun denir. Kültürümüzde de Vedik geleneği ile İslam geleneğinin harmanlaması olan Sufizmde konuya ilişkin pek çok örneğe raslamaktayız. Hatırıma Yunus Emre geldi; 'Beni bende demen, ben de değilim, Bir ben vardır bende, benden içeru'. Can’ın bir formu olduğundan bahsedilmez. Parlak bir Işık olduğu söylenir. Hintlilerin ‘Paramatma’ dedikleri Can Ruh’un özüdür, ölümsüzdür, yok edilemez. Sahsen, 6. ve daha üst Boyutlarda varlığımızı Ruh olarak değil Can olarak sürdürdüğümüz kanısındayım.
   
Yazıyı daha fazla uzatmadan, ölüm korkusunun ne kadar yersiz ve gerçek olmadığını, aslında ölümün sadece şekil değiştirmekten ibaret olduğunu vurgulayarak bitirmek istiyorum.
Naci Gülşan