4 Nisan 2014

Yüksek Alemler - Gümüş Alayı

Yüksek Alemler-Gümüş Alayı
Gümüş Alay’nın Boyutlar konusunda kendine göre bir anlayışı var.  Benim 15 Boyut olarak bildiğim Evreni 6 Boyut olarak tanımlamakta. Ancak konuşmalarının birinde, bu Evrande 12 Boyut var dedi, ve gerçekliklerin ise sonsuz olduğunu ekledi. Daha önceki yazılarımda  bahsedilen alternetif gerçekleri hatırlarsak, sadece 3B’de kaç tane alternative gerçeklik var sorusuna vereceğimiz cevap,  sonsuz olur. Boyutların kaç tane olduğuna dair bir birlik ve beraberliğe raslamadım. Tanımlamaları herkes kendine göre yapmakta, Tanaath’ın aşağıda söylediği gibi, ne deneyimlediğinizi ancak siz bilebilirsiniz, bunu veya şunu deneyimliyorsanız deneyiminiz sizin için, başkasının deneyimine bağlı olmaksızın sizin gerçeğinizdir.
6, 12 veya 15 in benim için şu anda pek büyük bir önemi yok. Verilen bilgilere yoğunlaşıp kısıtlı bilincimizi yüksetmeye çalışmalı.   
Gümüş Alayı olarak, bizim yüksek yaşam anlayışımız
Şu anda bu yazıyı okuyan çoğunuz ‘Astral düzey’in ne olduğunu bilmektesiniz. Belkide diğer yüksek bilinç düzeylerini de bilmektesiniz. Yazılan, açıklanmaya çalışılan bilinç düzeyleri belkide sizin algılayıp yaşadıklarınızın bire bir karşılığı olmayabilir. Çok farklı bilinç düzeyleri mevcut, aynı zamanda bu düzeyleri olduğundan farklı olarak deneyimlemek de mümkün. Konu deneyime geldiğinde, kimsenin deneyiminizin yanlış olduğunu, hayır bu deneyim düzeyinde bunu veya şunu deneyimleyemezsiniz diyebilme yetkisi yoktur. Kendinize güvenin, çünkü neyi deneyimlediğinizi ancak siz en doğru olarak bilmektesiniz. Siz gerçeksiniz!
Gümüş Alayı’nda görev yapan bizler yüksek bilinç düzeylerinin her birini, sadece tek bir bilinç düzeyi olarak değilde kat kat oluşmuş bilinç düzeyleri olarak deneyimlemekteyiz. Aşağıda bizlerin bilinç katlarını nasıl deneyimlediklerimizden bahsedeceğim. Bu oldukça önemli, yüksek bilinç düzeylerinden bahsederken tam olarak nereden bahsettiğimizin bilinmesi gerekir. Eğer bizi 3B’nin dışında, bu alanlarda arıyorsanız, tam olarak nerede olduğumuzun bilinmesi halinde bizi bulmanız çok daha kolay olacaktır.
1. Kat – Ethereal (Semavi) Düzey.
Fiziksel Dünyaya en yakın olan kattır. Esas yapısı sıvıdır, fiziksel dünyanın Gölge – Kopyasıdır. İçine girdiğinizde, her şeyi fiziksel Dünyada olduğuna yakın algılarsınız. Farklı olansa, hernedense olanların şeffaf ve hayali olarak algılanmasıdır. Uzun süre var olmayan nesneler veya o anda dikkatimizi verdiğimiz, yaşadığımız olayda fazla önem arz etmeyen cisimler parıldama gibi görünüp kaybolurlar.  Örneğin yerlerini sık değiştirdiğimiz küçük eşyalar görünüp kaybolurlar, mobilyaların yerleri kendiliğinden değişir, yeni yapılan binalar eski yerleri ile yeni yerleri arasında gidip gelirler. Hayaletler de bu Astral katta yapılanmışlardır. Genellikle hayaletler duygu veya düşünce olduklarından, gerçek bilinçli varlıklar değildirler. Bu katın altında da katlar vardır ama, bilinçli varlıkların aşağıdaki katlara girmeleri zordur, bundan dolayıdır ki bu kata ilk kat denir. ‘Uzaktan görme’ adı verilen teknik, 1. kat olan ethereal bilinç düzeyini kullanır.  
2. Kat – Rüya Diyarları.
Rüya Diyarları, herhangi bir toprak parçası olmaktan ziyade bizim taktığımız bir isimdir. Rüya diyarları uyurken bizlerin ziyaret adip rüya gördüğümüz yerlerdir. Buralarda herşey sıvıya benzer halde ve uysaldır. Herşey bir durumdan ötekine beklenmedik bir anda, rasgele değişmektedir. Rüya Diyarlar’ında bazı istisnalar vardır.  Tekrarlanan veya paylaşılan rüyaları  görenler, Rüya diyarlarında olan bazı şeylerin ısrarla tekrarlanıp devam ettiğini söylerler. Genelde bu bilinç seviyesi (veya gerçekliği) insanlar için oldukça güvenlidir, bu alanda deneyimlenen bir yaralanmada, kendi ruhumuza yaralandığını inandırmadığımız sürece büyük bir kısmımız pek zarar görmez. (Bir başka konuşmasında, rüya diyarında içinde bulunduğunuz tehlikeli durumun, rüyadan uyanılarak bertaraf edilebileceğinden söz etti. Verilen öğütün ne kadar doğru olduğunu, kişisel deneyimlerimden dolayı bilmekteyim) 

3. Kat – Astral Kat
Birçoğumuz Astral düzeyi düşündüğümüzde bu kat’ı kastederiz. Rüya diyarlarına çok benzer, bu kat sonsuza kadar uzanan uysal bir kat’tır, herhangi fiziksel gerçeklikle hiç bir ilgisi olmayan varlıklara bu katta raslamaya başlarsınız.  Rüya diyarlarında olduğu gibi Astral kat’ta da cisimler gelir giderler, cisimlerin devamlı kalması için mutlaka cismin olduğu yerde bir enerji muhafaza etmek gerekir, aksi halde cisim yok olur. Gümüş Alayı bu kat’ta herzaman bir karakol bulundurur. Düşünce formunda oluşan bu  Astral karakolun herzaman biraz asker bulundurularak devamı sağlanıp korunur.   
Rüya diyarlarının aksine bu kat kendilerini nasıl koruyacaklarını öğrenmeyenler için tehlikeli olabilir. Astral kat var oldukça kapıları, zaman harcayıp bu kat’a nasıl gireceğini öğrenen insanlara açıktır.
Astral ile yukarı katlar arısındaki bariyer
Sözü geçen bariyer 3. Kat ile daha yüksek katlar arasındadır. Tam olarak kimin yarattığı bilinmemekle birlikte, tecrübemize dayanak söylersek, herkezin geçebileceği bir bariyer de değildir. Niye herkezin geçemediğini veya kimin geçip kimin geçemiyeceğini söyleyebilecek durumda da değiliz. Bazılarımızın teorisine göre burası 3B’nin sona erdiği 4B’nin başladığı yer olduğu için geçilmesi zor. 
4. den 6. Katlara – Patikalar ve ‘Can’lar Alemi
Yukarıda bahsedilen bariyerin ötesinde Patikalara (Yollara) ve Alemlere (Dünyalara – gerçekliklere) girmeye başlarsınız. Patikalar veya Yollar Alemler arasında bulunur. Alemler ise zamana dayalı olmayarak var olan farklı ‘alanlar’ dır. Belli ölçüde ustalık kazanmış kişiler ‘Patikalar’ ve ‘Alemler’ üzerinde etkili olabilirler.  Herhangi bir değişim enerji kullanımını gerektirdiğinden, etkili olabilme enrjiyi kullanıp kullanmama isteğine bağlıdır. Yaratmak – Astral kat’ın temeli olan, burada da olasıdır. Ancak kişisel enerji harcaması açısından baktığımızda daha masraflıdır.
Bariyerin ötesine geçince, ‘Patikalar’da ve ‘Alemler’de olan bütün gerçeklerin fiziksellikle hiç bir ilintilisi olmadığını öğrenmeye başlıyorsunuz. Her çeşit türler ve ırklar burada var olmaktalar, bunlara birçok Dünya insanının mitolojik ve uydurma olarak niteliyecekleri de dahil. Alemler sonsuzdur ve bilincin kendini ifade etmesinin çok çeşitli yolları vardır. Bütün var olanlar bilincin ilk kıvılcımından bu yana var olmaktalar.
Bazı Dünya insanları da bu gerçekliklerde, bariyerin ötesine geçip, Patikalara ve Alemlere girebilmekteler. Bazıları ise 3. Kat’tan (Astral) alınarak Alemlere (ve ötesine bile) götürülebilir. Hatta bazı Dünya insanları sözü geçen Alemlerde yaşayan varlıkların enkarnesidir.
Gümüş Alayı’nın buralarda kendi Alemi vardır. Burasını bizler ‘Evimiz’ olarak nitelendiririz. Bu Alemi kendi amaçlarımız doğrultusunda düzenledik, geniş kışlalar, eğlence alanları, eğitim sahaları inşa ettik. 
Bunların ötesinde – Dış Alemler.
‘Bununda ötesinde ne olabilir’sorusunu sorabildiğimiz kadar Alem vardır, yani sonsuzdur. Başkalarının ne isim verdiğini bilmem ama, Gümüş Alay’ında olan bizler bu alanlara ‘Dış Alemler’ demekteyiz. Bu alanlar bizim Evrenin bitip diğer Evrenin hayel meyal göründüğü sınırdan öte olan alanlardır.  Eğer bu sınırdan öteye bir adım atmamız halinde, uydurma olarak niteleyebileceğiniz bir Evrene veya anladığınız ve beklediğiniz düzende çalışmayan, tamamen yabancı olan başka Evrene düşebilirsiniz.
Dış Alemlere gitmek çok kolay değildir, eğer oralardan gelmiyor veya orada yaşayan biri tarafından getirilmiyor iseniz. Gümüş Alayı  Dış Alemlerde varlık göstermez, ancak zaman zaman yetenekli casus veya keşif kolu gönderir.   

Tanaath adlı bayandan çeviri.
Çeviren; Naci Gülşan

3 Nisan 2014

Gümüş Alayı


‘Gümüş Alay’

Yükseliş’in veya bazılarına göre Değişim’in hızı her geçen gün artmakta, biliyorum birçoğumuz bunu günlük yaşantısında görüp farkına varamamakta. Benim nacize önerim dikkatinizi rüyalarınıza biraz daha fazla vermeniz olacak. Rüyalar fiziksel alemde yaşanmadığı için değişim rüyalara çok daha çabuk yansımakta. Rüyaların sıklığı, konuların değişmesi, rüyalarda nerelere gidildiği, aynı rüyayı birkaç kişinin görmesi gibi ayrıntılara biraz daha fazla önem vermek gerekir. Bilmiyorum kaçımız buna tanık oldu, rüya görmekten dolayı aylarca, akşam yattığımdan daha yorgun kalktım.  Şunu da eklememde fayda var, günlük yaşamımız gibi rüyalar da kontrol altında. Bu işin  Dünya dışında 3. Boyutta olmayan küp şeklinde olan bir merkezden yapılmakta olduğunu Tanaath isminde bir bayandan duydum. Tanaath konuyu biraz daha açıp rüyaları kontrol eden bu merkezin patlatılarak yok edildiğini söyledi, eğer bu merkez tek ise, rüyalardaki iletişim sansürsüz devam edecek gibi görünüyor bana. Çoğumuz rüya durumunda iken diğer bilinç düzeylerine geçip oraları deneyimlemekteyiz, birbaşka değişle oralarda yaşamaktayız, hatta eğitilmekteyiz de. Rüya, uyanıklık gibi bilincin bir başka durumu, diğer Boyutlar gibi başka bir alem. Dünya üzerinde yaşayan insanı kendi yararları doğrultusunda tutsak eden negatif güçler DNAlarımızla oynayarak rüyalarımızı hatırlama olanağını ortadan kaldırdıklarından, bu alanda kazandığımız deneyimlerden pek yararlanamaktayız.  Bununla kalmayıp geçmiş yaşamları hatırlama yeteneği de elimizden alınmıştır.


Tanaath isimli bayan ve benzerlerinin  Evrendeki ihtiyacı olan diğer varlıklara verdiği hizmetlerden bahsetmek isterim. Tanaath 3. Boyut’a normal doğum yoluyla gelen bir bayan, insan bünyesinde olan fiziksel bir varlık. Enkarne (incarnate) olarak, reenkarne olarak değil, yani bir önceki yaşamında Dünya insanı olarak yaşamamış. İki kişiyle birlikte internet radyolarında halktan gelen sorulara cevap vererek bizleri aydınlatmakta. Yanındaki diğer bayanın ismi Güneş ateşi, ‘Galaksi Gezegenleri fedarasyonu’ nda üye, beyin ismi ise Drake, emekli asker, internet radyo yapımcısı, belirli bir birliğe bağlı olmaksızın olumsuz güçlere karşı savaşını fiziksel ve fiziksel olmayan ortamda hala sürdürmekte, araştırmacı ve oldukça bilgili bir kişi. Tanaath, ‘Gümüş Alay’ı adı altında Dünyaya insan olarak oldukça çok reenkarne olan biri tarafında kurulmuş olan, fiziksel olmayan (Ethereal düzeyde), bir nevi askeri teşkilatta görev yapmakta. Genellikle baskın yaparak hizmet veren bir nevi vurucu timler. Değişik Boyutlardan özellikle 5. ve 6. Boyut’tan katılan teşkilatın üyeleri 100.000 ile 150.000 cıvarında. Bu teşkilat yaptıkları görevler karşılığında kazanılan enerjiler ile oluşturulmuş, 3. Boyut ile 4. Boyut arasında bulunmakta. Son reportaşlarında kendilerine verilmiş bir gezegene taşındıklarından bahsetmekte.  Gümüş Alay’ın görevi baskı altında olan sömürülen varlıkları esaretten kurtarmak. Şu andaki çalışmaları değişmekte olan Dünya üzerinde. Dünya insanını tutsak eden Sürüngen ırkına ve bu ırkın yarattıkları, işbirliği yaptıkları olumsuz varlıklara karşı mücadele etmekteler. Sadece bununla kalmayıp Yerkürenin içinde yaşayan ve diğer yıldız sistemlerinde olan herhangi şekilde Dünya üzerinde olumsuz emelleri olan insan ve insan olmayan varlıklara karşıda mücadele vermekteler, bunlar arasında Agartalılar, Sirius, Pleiades, Orion yıldız kümelerinden gelenler ve oralarda yaşayan insanlar da bulunmakta. Mesela Pleiades Takım yıldızlarından gelenler genellikle  sarışın, renkli gözlü, uzun boylu insanlardır, doğal olarak bizler bu bize benzeyen insanları bize yardım edecek dostane insanlar olarak algılamaktayız. Tanaath’ın uyarısı  Pleiades takım yıldızında 400 den fazla gezegen bulunmakta, olumlu olanların yanı sıra çok sayıda olumsuz varlıkların olduğu ve çok dikkatli olunması gerektiği yönünde. Mesela ‘Galaktik ışık federasyonu’ Sürüngen ırk tarafından kurulmuş bir teşkilattır, Öyle olumlu bilgiler vermekteler ki kanmamak elde değil. Genetik bilminde uzman olmalarından dolayı insan görünümündeler.

Teşkilatta Evrenin her yerinden, hatta başka Evrenlerden gelen insan ve insan olmayan varlıklar görev yapmakta. Durumu çocukların oynadıkları bilgisayar veya video oyunlarına benzetiyorum.             


Teşkilat katılmak isteyen herkese açık, tabiki teşkilatı bulmak gerekiyor. Katılım, eğitim ve görev  bilinçli olarak veya rüya halinde bedenden ayrılarak oluyor. Tabiki söylediğim 3B’de olan bizler için geçerli, diğer alanlardan katılanlar için değil, bu alanda sürekli yaşayanlar da olmakta. İşin çarpıcı yanı herhangi birimizin uykuda Gümüş Alayına katılıp  günlük yaşamımızda hatırlamama durumu. Belkide siz yada ben bu Alay’da hali hazırda görev yapmaktayız?!   


Başka bilinçlerde yaşananları öğrenip bilgimizi genişletmek için yapılan söyleşileri özetleyerek aktarmaya çalışacağım. Radyo proğramların her biri çok uzun olup, 1 ile 3 saat, hepsini aktarmam mümkün değil. Yukarıda ve daha sonraki sayfalarda yazılanların doğruluğunu kabul edip etmemek  kararınıza bağlı. Tavsiyem, önyargılı davranmadan yazılanları okuyup, beyninizin değil, içgüdülerinizin verdiği karara bağlı kalarak sonuca ulaşmanız olacak.  Her halükarda kendi yolunuzu bulmada yardımcı olacağına eminim. Bu tür özel askerleri Amerika ve diğer büyük devletler de yetiştirmekteler, nasıl mı biliyorum, bu tür askerlerden açığa çıkıp itiraf edenlerden.             


Dinlere özellikle uzakdoğu dinlerine, Mitolojiye, yapılan filmlere, özellikle çizgi filimlerine baktığımızda bu tür özel askerlere raslıyoruz. Hatırlayalım ateş olmayan yerden duman tütmez!
Bir sonraki yazıda Gümüş Alay’ının 3. Boyut’tan sonraki alanlar hakkındaki görüşlerini vereceğim. 





Çeviren; Naci Gülşan

4. Boyut’un mantıklı açıklanması


Basit ve akıcı bir tarzda Boyut’un açıklaması. Ben faydalı buldum, belki sizde benimle aynı fikirde olursunuz.

Konstantine Dracoslayer’den alınmıştır.

3. Boyut’u tanımlayalım. Yaşadığımız boyut 3cü Boyut’tur (3B). Bu Boyut’ta ölçümün 3 boyutundan söz ediyoruz: 1) Uzunluk 2) En 3) Yükseklik. Dolayısı ile bir boyutlu obje sadece düz bir çizgi Uzunluk, eğer bir tane daha eklersen, en eklersen, kare veya dikdörtgen elde ederiz, böylelikle ‘iki Boyut’lu yüzey elde edilir. Yükseklik eklediğimizde küp veya kutu elde ederiz, basitce anlatmak gerekirse.  Eğer eklemeye devam edersek ne olur? Daha ne ekleyebiliriz? Bir sonraki boyutun ‘zaman’ olduğu söylenir.  Şimdi..., herşeye rağmen bunun doğru olduğu bana inandırıcı gelmiyor, hadi doğru olduğunu kabul edelim, ve ‘zaman’ gerçekten de 4cü Boyut diyelim. Bu durum bizim zamanı daha iyi anlamamıza yardımcı olabilecekmi??   Görelim bakalım.....

 2ci Boyut varlığa göre 3B varlık -mesela insan- ‘Tanrı’ gibi belirir. Daha iyi açıklıyayım: Şirinler’in bir resmini çizdiğini düşünelim ve mücize oldu bu resim canlandı. Karton filimler gibi düşünün yalnız arka planda hiç bir şey olmayan iki Boyut’lu bir karton film. Hatta ellerinizi resmin içine sokabileceğinizi de varsayın. Bu durumda Şirinler için sen her fırsatta zırt pırt elerini sokup bazı şeyleri değiştiren sıkıcı bir unsur olurdun. Onlar açısından bakıldığında kocaman parmaklar, hayaletler gibi aniden ortaya çıkmaktalar.  Unutmayın yarattığınız bu mücize 2. Boyut’ta, sadece 2. Boyut algılanmakta, boy ve en. Yükseklik yok! Dolayısı ile bu tür varlıklar için 3B varlıklar olağanüstü güçlere sahip, tanrı gibi güçleri olan olarak belirir.  

Ellerinizi dilediğiniz zaman onların dünyasına sokup çıkararak dünyalarını değiştirebilirsiniz. Bu durum onların yaşamlarını alt üst edecektir. 3B onların gerçekliği olmadığından bu yapılan değişiklikler doğaüstü olarak algılanacaktır çünkü, oluşanlar onların anladığı fizik kurallarına uymamakta. (Onlara göre sadece 2. Boyut gerçek, onun ötesindeki hiçbir şey gerçek değil).  2B dışındaki gerçekleri doğrudan yaşamayanlar, 2B ötesini deneyimleyenleri deli olarak damgalayacaklardır. Şimdi bu seneryoyu bizim dünyamıza getirelim, 3B ve 4B gerçeklikleri.......

Bizler 3B varlıklarız, dolayısı ile %99’zumuz 3B’nin ötesindeki Boyut’ları algılayamamakta. Eğer 3B’nin ötesinde daha yüksek Boyut’lar var ise oralarda yaşayanlar da vardır, onların bizi nasıl algıladıklarını düşünüyorsunuz? Sanırım, onlar da bizi yukarıdaki örnekte olduğu gibi bizlerin 2B’yi algıladığımız gibi  algılıyorlardır.

Belkide bize ‘zaman’ gibi görünen şey, onlara için sadece fazladan başka bir Boyut olabilir. 4B’yi zaman olarak adlandırmamızın sebebi bizim 4B’yi tam olarak algılayamadığımızdandır. 2B medeniyetinin 2B’nin dikdörtgen dünyasında yaşadığını düşleyin, yükseklik yok, sadece boy ve en. Bu düz dünyanın yavaşca 3B’ye geçmek için hareketlendiğini düşleyin. Bahse girerim 2B varlık, 3B’nin yüksekliğini bizim 4B’yi algıladığımız gibi algılayacaktır.  İçinde bulundukları 2B’den farklı ‘bir şeyler’ olduğunu bilecekler ama tam olarak NE OLDUĞUNU bilemeyeceklerdir. Kendi açılarından baktıklarında belkide 3B’i ‘zaman’ olarak adlandıracaklardır, bu da muhtemelen doğru bir adlandırma olurdu bence.

Bütün bunlar bizi zaman nedir? sorusunu sormaya itiyor. Zaman şu anda anlayamadığımız bir çeşit Boyut gibi geliyor. Şu ana kadar ‘Bilim’den zamanın ne olduğu sorusunun tatminkar bir cevabını alamadım, ya siz?  Basitce ‘bir sonraki üst Boyut’. Sadece bu değil, 4B’yi daha gerçekten ne olduğunun göremediğimiz için, 4B’i ‘zaman’ olarak algılamaktayız! Dolayısı ile oradaki varlıklar 3. Boyut’u sadece doğal başka bir Boyut olarak görürler ve diledikleri gibi girip çıkan olağanüstü varlıklar olarak, Tanrılar olarak algılanırlar.

Ve bu yolla varlıklar (Archons/Cinler, Greyler,Sürüngen ırklar, Dracolar vb.) ‘Matrix’ten gelen ajanlar gibi bizim gerçekliğimize girip çıkmaktalar. Aynı zamanda bunlar bizlere ‘zamanın dışından’ gelen olarak belirirler, görünüşe bakılırsa, belirli soylara sürekli reenkarne olarak veya işkal ederek Dünya üzerinde işlerini yapmaktalar (İllumınati), bunu binlerce yıldan beri yapmaktalar. 3B’nin dışında olduklarından dolayı çoğumuz için görünmez varlıklardır. Bahsettiğimiz 3B’de olan vibrasyonlardan daha yüksek enerji vibrasyonları. Bu enerjileri şu anda algılayamadığımızdan dolayı onların var olmadığını söyleyemeyiz.

Yüksek Boyut’ların var olduğu hali hazırda matematiksel olarak ıspatlanmıştır. Google’dan sizde  arayabilirsiniz inanmıyorsanız. Problem Yeni-Çağ anlayışında, uyuyan kitleler yüksek Boyut’larda yüksek zekaların olduğunu kabul etmemekteler. Beynin sol tarafının yarattığı ‘MODERN BİLİM’ her zaman Evrenin ‘ZEKA/ AKIL’ olduğu gerçeğini göz ardı etmiştir. Halbuki eski medeniyetlerde durum böyle değildi. Yunan filozofları aksine beyanlar vermiş ve hatta reenkarnosyondan bile bahsetmekteler.

M.Ö. 4. Yüzyılda devlet tarafından, Reinkarnasyon ile ilgili bütün referanslar İncil’den çıkarılmıştır (oh! Niye olduğunu merak ediyorum), ve bir asır kadar sonra ‘Pagan inaçlarını’ yayıyorlar diye Atina’daki üniversiteler kapatıldı. Üneversiyeler reenkarnasyon hakkındaki gerçekleri konuşuyorlardı, dolayısı ile Dünya yaşamının hayal olduğunu ve aşılması gerektiğini söylüyorlardı. Gerçek bilmin bastırılıp yasaklanması, sonunda Karanlık Çağ’a girilmesine neden oldu. 1000 yıl sonra Rönesans’ın yardımı ile bu çağdan çıkıldı. Fakat, sonra, dini sansürden daha kötü bir şey oldu; 5 duyu bilim diktötörlüğü yaratıldı!


O zamanlar medeniyeti yöneten ülke olan İngiltere’de ‘Bilim Derneği’ (The Royal Society), ‘Bilimsel’ in ne olup olmadığı konusunda karar merkezi oldu. Bilim Derneği üzerinde, Isaac Newton’un inanılmaz etkisinden dolayı son 200 yıl Dünyaya makineleşmiş Evren görüşü hakim olmaktadır, batı bilminde, bu kireç tutmuş fikirle Evren, kocaman, cansız makine olarak algılanmakta!! Gerçeği arayan bizler ne zaman yaşamın Ruhsal unsurlarından bahsetmeye başladığımızda hep bu fikir karşımıza çıkmakta. İnsana komik gelen de şu, kendilerini ’modern’ ve ‘Bilimsel’ olarak düşünmeleri vede bizleri çatlak olarak görmeleri....... Bugünlerde konuştuklarımızın eski çağlardan bu yana büyük düşünürler ve gurular tarafından da söylendiğini hiç bilmemekteler. Oysa, yeni olan ‘Evrenin ölü bir makine’ olduğu fikridir.


Eğer bu yazıyı okuyupta kendilerinin ‘Beynin sol tarafının hakim olduğu’ yaşam tarzına ait olduğunu keşfedenler, yukarıda söylediklerimi bir daha düşünsünler, tümüne objektif baksınlar. Her gün öğrenerek sonsuza dek evrimleşmekteyiz, dolayısı ile, zaman zaman yanlış olduğumuzu fark etmemizin hiç bir sakıncası yoktur. Hatta iyi olduğunu bile söyleyebiliriz. Çünkü, yanlış olduğumuzu farketmenin anlamı, yaşam ve Evren hakkındaki gerçeği bulmaya biraz daha yakınlaşmış olmamızdır. 

Çeviren; Naci Gülşan

Amaan!.... beni dinlemeyin, gerçekten, burada bahsettiklerim hakkında kendi araştırmanızı yapın ve araştırmanızın sizi nereye yönlendireceğini kendiniz bulun....  

5 duyu organımızın dışındaki algılama yöntemleri


Dr. Suzanne’dan aktarılan bilgiler oldukça derin. Normal bilinç düzeyinde anlamak oldukça zor,  bu küçük çeviriyi bile yapmam iki üç günümü aldı. Anlamak deyneğin bir ucu, anlaşılır Türkçe kelimelerle ifade etmek öbür ucu. Kendisinin de söylediği gibi 5B ve ötesinden gelen bilgiler 3B gerçeklerine uymadığından anlamakta güçlük çekmemiz oldukça doğal.  Hiç kullanmadığımız veya çok az kullandığımız, 5 duyu organımızın dışındaki algılama yetilerimizi etkinleştirip yüksek Boyut’ların farkına varabiliriz. Böylelikle, gerçek kimliğimize bürünme olanağı bulabiliriz diyor Dr. Suzanne hanım.

Kısaltma: 3B; 3cü Boyut, 4B 4cü Boyut, 5B; 5ci Boyut.     

Dr. Suzanne Lie:

Çok Boyut’lu algılarımızın günlük yaşamda kullanımları.

İçimizdeki ‘Psişik veya Medyum’ yapımızı daha iyi duruma getirmenin yollarından biri, bilincimize, kalbimize, bedenimize fısıldıyan durgun, alçak ses tonuna kulak vermektir.

Bilincimizi yükseltmekten ziyade, onu genişletiyoruz. Bilincimiz, düşüncemiz, beklentilerimiz ve algılamalarımız genişledikçe sadece Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Boyut’lardan değil aynı zamanda bunların ötesindeki Boyut’lardan, yanısıra 1ci ve 2ci Boyut’lardan ve quantum gerçeklerinden de haber alabiliriz.

İçgüdü ;

‘İçimizdeki bilgi’, 2. Boyut’ta olmanın doğal yeteneğidir. Temeli ‘İlkel benlik’ tir. Yaşamda kalmak için gerekli olanın bilinmesi olarak algılanabilir. Hayvanlar neyin zehirli olup olmadığını dolayısı ile neyi yiyip yiyemiyeceklerini bilirler, suyu nerede bulacaklarını bilirler, hangi hayvanların onları avlıyacağını doğal olarak bilirler. Evrimleşmenin sonucu bizler bu tür hayatta kalmak için temel olan yeteneğimizi yitirmiş durumdayız.

İçgüdülerimiz genellikle fiziksel algılamalardır. Eğitimin, beynin sol tarafı üzerinde yoğunlaşmasından dolayıdır ki içgüdülerimizi görmemezlikten geliyoruz. Ama beynimizin tümünü bir bütün olarak çalıştırmayı öğrendikçe Dünya Gezegenine daha da yakınlaşmaktayız. Uyanıklığımız artmaya devam ettikçe ‘bizler vucudumuz değilde vucudumuzun içinde yaşayan’ olduğumuzu anlamaktayız. Fiziksel formumuz bilincimizi saran diğer formlardan sadece bir tanesi. Şunu da unutmamalı, yatsıyamayacağımız  bir gerçek varki buda fiziksel bedenimiz olmadan bu ‘3. Boyut’ oyununu oynayamayız.

Duygu Sezme ;

Başkalarının duygularını sezme yetisi. Duyguyu sezme yetisini ‘ilkel’ toplumlarda, sürü halindeki hayvanlar ve kuşlarda görüyoruz. Örneğini üzgün olduğumuzda evcil hayvanların nasıl bize gelip sürtündüğünde görmekteyiz. Diğer örnekleri annenin daha konuşamayan bebeğinin ne istediğini veya şifacıların hastalarının ne hissettiklerini bilmelerinde görmekteyiz. 

Duygu sezme yetisi bir başka ‘hayvansal sezgi’ dir, ancak durumu idrak etmek için dikkatimizi bedenimize vermemiz gerekir. Darwin’e göre, hayvanların hayatta kalabilmek için  4 temel duyguları vardır. Korkunun amacı; kavga veya kaçış,  üzüntünün amacı; sürü ile bağ kurmak, mutluluğun amacı; türün üremesini sağlamak, öfkenin amacı; engelleri kırmak.

3B’daki ‘hayvan kişiliğimiz’ den dolayı duygularımızın amaçları da aynıdır. Koruduğumuz ve sevdiklerimizin duygularını daha derinden sezme eylimimiz vardır. Bu konuda yapılmaması gereken şey, başkalarının hislerini kendi bedenimizin hisleri gibi algılamaktır. Bu karışıklığı önlemen tek yolu önce kendi bedenimizin hislerini anlamaktan geçer, böylelikle başkalarının hisleri ile kendi hislerimiz arasındaki farkı daha rahat idrak ederiz.

Önsezi ;

‘İçine doğma’da başka bir ‘bedensel bilme’ yöntemidir. Düşünmeden bilme gibi algılanabilir. Görüntü, duyma, koku ve mekan algılarını birleştirme yetisidir. Bütün bu sezgiler, beyin’nin normalin dışında diye tanımlanan çalışmasıdır. Birçok insan önsezi yetisini her zaman kullanır vede adına ‘şans’ der. Önsezi içgüdü gibidir; işin içinde ‘Ruhsal Rehber’ dediğimizin parmağı olması belki de tek farkıdır.

İçgüdü ve önsezi bize günlük yaşamda, bilincimizde  beta beyin dalgalarını deneyimlerken ulaşır. Oysa, Önsezi’ye ulaşmak için  Alpha dalga bilinci gerekir. Önseziye ulaşmak ‘alışılmışın dışındaki’  günlük düşünce sınırlarının ötesine, 3B düşünme sistemi ötesine giderek olur.  Önsezi bize  sanki gökyüzünden, ‘başka alemden’ geliyor gibidir, fakat uyanık olduğumuza inandığımız için önsezinin yukarıdan değil de bizden geldiğine inanırız.

En derin önsezilerimizin farkına varmak için yaralı kalbimizin ve bilinçsiz şuurumuzun saklı köşelerine göz atmak lazım. Eğer kendi duygularımızı net olarak göremez isek, başkalarının duygularını lekeli görüp yanlış sonuşlara varırız.

Başka bir deyimle, eğer dünyaya güneş gözlüklerini takarak bakarsak başka bir değişle, temiz olmayan aura ile bakarsak, dünya karanlık,  kirli gözükür. Çünkü dünyaya baktığımız gözlüklerin koyu renkli cam olduklarının fakında değilizdir, temiz olmayan görüntünün kaynağı kendi bilincimiz olduğunu fark etmeyiz. Çözümlenmemiş korku, üzüntü ve öfke gerçeğin görüntüsünü karartır ve çok -boyut’lu kişiliğe bürünmemize engel olur.     

Telepati ;

Başka birinin düşüncesini okuma veya bilmeye telepati denir. Sorulacak soru sorulmadan soruyu cevaplamak gibi. Telepati, 4B ve 5B yetisidir. Telepati ya, 3B’nin sınırlayıcı zaman kavramının ötesindeki 4. Boyut’un sıvı zaman kavramına veya, bütün yaşamın BİR olduğu 5. Boyut bilincine geçmenin doğal sonucudur.

Çoğumuz telepatiyi deneyimlemişizdir. Bu tür yeteneklerimizi, öğrenipte kazanılan yeteklerden ziyade, hali hazırdaki yeteneklerimizi hatırlayıp da su yüzüne çıkarmak olarak algılarsak, kendi ‘GERÇEK KİŞİLİĞİMİZE’ dönmemiz daha kolaylaşacaktır.  

Yaşanılan her telepati deneyimi ‘Gerçek Kişiliğimize’ dönmenin bir göstergesi olarak algılanmalı, dolayısı ile şükran duygusu ile teşekkür edilmeli ki bu deneyimler bizimle kalıcı olsun. Telepati yolu ile algılamayı sık sık kullanmak, telepatiyi sonunda şimdi olduğu gibi olağanüstü algılama yöntemi gibi görülmekten çıkarıp, 5 duyu organımız gibi, normal algılama yöntemlerimizden birine dönüştürecek.

Ne zaman bilincimiz genişleyip ÇokBoyutlu kişiliklerimizin tümünü kapsadığında, galatik ve göksel kişiliklerimizle olan iletişimimiz çok kolaylaşacak. Bu iletişim sayesinde, her zaman var olan bütün yaşam ile aynı, yani ‘BİR’ olduğumuzu idrak edeceğiz.

İşitme yetisi (Clairaudience);

4. Boyut ve ötesindeki sesleri duyabilme yetisi. Telepati’den farkı, ‘işitme yetisi’ fiziksel duyum organları ile algılanamayan yüksek Boyut’lardaki varlıklar ile iletişimdir, oysa telepati genellikle aynı Boyut’ta olan ‘sesli konuşma’ olmadan kurulan iletişimdir. 

‘Kanal olma’ yolu ile haber alma ‘işitme yetisi’’nin bir başka formudur. İki türü vardır; ‘bilinçsiz’ haber alma ve ‘bilinçli’ haber alma. Bilinçsiz kanal olmaya ‘trans medyum’ luk da denir, kişi kendi bedenini terk edip iletişimi yapan varlığa bırakır, kendi sesi kullanılmasına rağmen, bu tür iletişimde kişi olan bitenden habersizdir. İletişimi başka birinin kaydetmesi gerekir. Edgar Casey bu türe örnektir.

Diğer taraftan ‘bilinçli kanal olma’ da kişi bedende olup olan bitenin tam farkındadır, buna rağmen kişi ‘genişlemiş biliç durumu yaşadığından, iletişimi çabukça kaydetmez ise, daha sonra hatırlamakta çok güçlük çeker. Diğer Boyut’lardan aktarılanlar her zaman düz yazı veya söz olmamakta, müzik, şiir, resim yapma, dans etme, mimari tasarım v.b... gibi formlarda da olmaktadır.   

Dahası, 4. Boyut’tan gelen mesajlar fiziksel düzeye göre farkı zaman mantığına sahip, 5. Boyut’tan gelenler ise flaş halinde ‘BİR’in ışığı’ olarak bize ulaşmakta. Daha sonra ietişimi kuran kişi algıladıklarını 3. Boyut gerçeğine tercüme edilerek günlük yaşamlarında kullanmaları için diğer insanlara iletir.

Beynimiz, bilgisayar gibi çalışıp mesajları anlaşılır kılmakta. Doğal olarak beynimiz de bilgisayar gibi ancak hafızada yüklü olanlar doğrultusunda, algılanan mesajları anlaşılır dile tercüme etmektedir. Eğer kavramlar 3. Boyut için yeni ise, beyin kıyaslama yapıp tercüme yapamayacaktır, sadece böyle durumlarda ‘bilinçli kanal olan’ kişi bedeni terk eder. 

Herşeye rağmen ilişki kurulan ne kadar zararsız varlık olursa olsun bedenden çıkmak her zaman sakıncalıdır, yapanlar bunun doğruluğunu bilirler. Bedenimizi terk ettiğimizde bedenin savunma sistemi çok zayıflar, bunun yanı sıra bedeni kullanan enerjiler, içinde bulunduğumuz zamanın dışından gelmekteler, bu da uyumsuzluk yaratmakta.

Gerçek benliğimizin farkına vardıkça, ‘kanal olma’ yolu ile algıladıklarımız ‘yüksek kimlik’lerimizden olacak, yani kendi kendimizden mesajlar alır olacağız. Her zaman hatırlamalıyız, diğer gezegenlerde, galaksilerde ve diğer Boyut’larda kendi rezonansımız bulunmakta. Genişleyen algılarımız sayesinde, yeryüzü gezegeninde ve fiziksel formumuz içinde, yüksek kimliklerimiz ile nasıl ilişkiye geçebileceğimizi daha iyi öğrenebileceğiz. 

Görme Yetisi (Clairvoyance) ;

4B ve ötesindeki cisimleri görebilme yetisi. Bilincimiz genişledikçe, sınırlı olan fiziksel ışık spektrum’un ötesindekiler algılanır olur. Bundan dolayı 4B ve ötesindeki cisimler görünür olur.

Cisimler, ışığın değişik titreşimlerinin birbirleri ile karşılaştırılması sonucu oluşan Boyut’lardan dolayı değişik algılanır, yani cisimler değişik Boyut’larda değişik algılanır. ‘görme yetisi’ olanların sık karşılaştıkların durumlardan biri ‘Hayalet Görme’dir.  3. Boyut’un inançları doğrultusunda, hayaletleri ölü olarak düşünürüz. Halbuki, ölüm bir yanılgıdır. Ölüm sadece, titreşiminin bir üst titreşim düzeyine geri dönmesidir.

4B, Dünya gezegeninin aurası olduğu gibi herbirimizin aurasıdır da aynı zamanda (bir başka açıdan bakıldığında, herhalde). Farklı titreşimleri, dikkatimizi auramızdaki ilişkili oldukları rezonanslara vererek algılarız. Auramızda olan siyah beyaz yamalar gibi, Gaia’da (Dünya) aynı şeyi yapar. Dünyada, insanların resonanzlarını genişleterek geçtikleri bir çok ‘güç alanları’ vardır, bu alanlardan geriye gelen insanlar karşılıksız sevgi ve mutluluk ile dolu olurlar.

Diğer taraftan, Dünyada büyük haksızlığın, acımasızlığın, korkunun ve öfkenin yol açtığı kanayan yaraların olduğu alanlar da var, bu tür alanların varlığından dolayı Dünya’nın aurası olumsuz etkilenmekte. Görme ve işitme yetimizi etkinleştirdiğimizde, Dünya aurasındaki farklı alanları rahatlıkla tanımlayabileceğiz, sonra bizden istenip, yapmamız gerekli olanı, kendi düşük ‘Astral Katman’ımızdan Gaia’nın bedenine uzanan ve ışıktan oluşan bir tüneli oluşturacağız.

Bu tüneli oluşturup temizlemek, farklı Boyut ve titreşimlerdeki sesler ve görüntüleri birbirinden ayırt etmemizi sağlıyacak. Asıl hedefimiz, kendi bilincimizi sürekli temizleyip ışığın olabildiğince yüksek titreşimlerine ve oralarda var olan varlıklara ulaşmaktır. 

Bu yönde ilerledikçe tekrar hatırlayacağız ki, 5B ve ötesinde olan her varlık için, zaman yok, mekan yok vede AYRILIK YOK (ikilem). Dolayısı ile, karşılaştığımız her kişi, yer ve durum bizim sadece mutlak olan ‘ŞİMDİKİ ZAMAN’da  bulunan, yüce BİR’in birer görünümü.

Sezgi Yetisi (Clairsentience) ;

Bütün psişik algılar için şemsiye bir deyimdir.  ‘Sezgi yetimiz’ olduğunda koku alma, duyma, görme ve dokunma duyumlarımız çok hassas düzeyde olur. Sezgi yetisi önce duygu düzeyinde deneyimlenir, sonra fiziksel düzeyde. (kişisel deneyimlerimden; tarifini izlediğim veya pişirmeyi düşündüğüm yemeğin önce, bitmiş durumunu algılarım sonra fiziksel kokusunu ve tadını alırım-Naci) 

Genellikle dizin halinde oluşan, parelel ve yüksek gerçeklikleri sezgi yetisini kullanarak deneyimleriz. Değişik dizin (art arda gelen) gerçeklikler bulunmakta, ‘geçmiş yaşamlar’ bunlardan biri. Zaman ve mekan özellikle 3B’ye göre yanılsamadır. Bilincimizi sadece 4B’ye bile yükseltiğimizde, tüm yaşamlarımızın sadece alıştığımız 3B de geçmediğini görürüz. 

4B veya 5B bilincine ulaştığımız zaman, aşağıya, 3B’ye baktığımızda, istediğimiz her hangi bir zaman dilimini görebiliriz. Bu bilinç sevilerinden bakıldığında, 3B Dünya gezegeninde olan tüm reenkarnosyanlarımızın hepsi sanki bir ‘zaman çarkı’nın üzerinde olduğu düşünebilir. Yüksek Boyut’larda olanların bakış açısından bakıldığında, sözü geçen zaman çarkı’nın zaman ile hiç bir ilgisi olmadığı gözlenir. Bundan dolayı, ardaşık zaman sınırlaması olmadan istediğimiz zaman dilimini ziyaret edebiliriz, fakat ziyaret ettiğimiz zaman diliminde olduğumuzda, 3B’nin kronolojik (dizinsel) hareketinin sınırları içine tıkılıp kalırız.

Sezgi yateneğimiz bilincimiz tarafından bazen ‘Bilme’ olarak deneyimlenir. Algıladığımız bilgiye inanabilirsek, bilgi 3B’nin taşlı yollarında bize ışık tutan bir rehber olabilir. Aynı zamanda gerçek BENLİĞİMİZİ bilmede de yardımcı olur, dahası, kökeni başka kaynaklara bağlı olan hislerimiz ile kökeni gerçek kimliğimizden kaynaklanan hislerimiz arasındaki farkı da görmemize yardımcı olur.   

Bütün ilişkilerde olduğu gibi karşılıksız sevgi sıkı dostluğun temelidir. Kendimiz ile samimi olmak birçoğumuz için yabancı bir kavramdır, hatırlayıp, gerçek ÇokBoyut’lu kişiliğimiz ile kucaklaştığımızda, samimi olma yeteneğimiz herzaman üstün gelecektir.   

Telekinezi ;

Telekinezi 4B ve 5B yetisidir, bedenizi kullanmadan cisimleri hareket ettirme yetisidir. 4B ve 5B kişiliğimiz için, bilincimiz, duygularımız ve niyetimiz kaslarımızdan daha güçlüdür. Telekinezi, ‘bilicin madde üzerindeki üstünlüğü’ olarak adlandırılır.

Başka bir değişle, bu yöntemi kullanarak, şuurumuz ile maddeyi etkileyip hareket etmesini sağlıyabiliriz. Duyguların da bu konuda önemli rol oynadığını göz ardı etmemeli. Sonuçta, maddeyi bilinçli veya bilinçsiz etkilemek mümkün. Bu yönde yetenekleri gelişmiş olanlar, sadece altından yürüyerek sokak direklerindeki ışıkları kapatıp açabilmekteler. (yıllar önce rasladığım birinin hanımı bu durumu sık sık deneyimlemekteydi-Naci).

Bu yeteneği olanlar belkide spor yapmaya yönelmiş olabilirler, belkide başarılı sportmenlerin arasında olanların bilinçli veya bilinçsiz telekinezi yeteneği vardır. Durum zanatkarlar arasında dahi görülebilir. Bir tenisçinin topa hükmettiğini veya bir heykeltraşın bilinçli veya bilinçsiz bu yetiyi kullandığını düşündüğümüzde o eşşiz, kusursuz vuruşlara veya eserlere şaşırmamak gerekir. (profesyonel ağaç oyma mesleklerimden biri, dolayısı ile yaşamım boyunca heykeltraşların eserlerinden edindiğin izlenimler de bunu doğrulamakta, hayran olduğum heykeller el ile yapılmışa hiç ama hiç benzemiyorlardı).

Başka bir telekinazi deneyimi ise, yaramaz peri veya yaramaz ve gürültücü cin algılaması. Algılanan bir hayalet değil, insanın bilinçsiz niyetinin sonucunda maddenin hareket etmesidir. Deneyimleyen genellikle aşırı derece güçlü olan duygularının farkında olmayan yetişkin bir insandır. Gerçekten, korku, öfke ve keder çok güçlü enerjiler üretir. Malesef zaman zaman bu duygular bilinçsiz olarak maddeyi idare ettiğinde, kişinin farkında olmadan yarattığı bu durum, kişi için çok korkutucu olmakta.

Çok yoğun duygu telekinizide çok önemli etken, çünkü duygu ‘hareket halindeki enerji’dir. Ne zaman duygularımız üzerinde kontrol sağladığımızda, maddenin titreşimini yükseltmek için sevgi temelli duygularımızı sürekli kullanabileceğiz. Bunu 3B’nin zaman ve mekan sınırlamasına bağlı olmadan başaracağız.

Eğer quantum bilincimiz ile bilinçli olarak iletişim kurarsak,  quantum düşüncemizin anında yaratma özelliğini kullanarak maddeyi Evren’nin herhangi bir köşesine ışınlayabiliriz. ‘Junk DNA’ ların çok küçük ‘solucan delik’leri olduğu yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda bulunmuştur. Buradan mesajlar ve nihayetinde madde Evrenin herhangi bir yerine ışınlanabilir. Bu tür ışınlama uzay gemisi filminde olan ışınlama gibidir. Madde quantum seviyesine indirgenir, bu hali ile zaman ve mekanın ötesine taşınıp götürülen yerde tekrar madde düzeyine yükseltilir.

Bütün bu genişlemiş algılama yeteneklerimiz (yukardakiler), hali hazırda sahip olduğumuz yetenek olan (tam kullanılmayan), yüksek gerçekliklerin frekanlarını günlük yaşamda algılamamıza olanak sağlar. Ne zaman yüksek Boyut’ları deneyimleyebileceğimize inandığımız zaman, bilincimizde bu Boyut’lar yaşanılır olmaya başlar. Bilincimizin frekansı algılama frekansımız üzerinde baskın olur. Sadece algılananalar deneyimlenebildiğinden, algıladığımız gerçeklik bizim yaşadığımız gerçeklik olur.

Yukarıdaki paragraf aynı zamanda ‘iki ayrı yerde olabilme’ yi gerçekleştirebilmenin temelini de oluşturur (eş mevki). Yani fiziksel bedenimizdeyken, başka bir yerde olabilme yetisi.

VENUS’e küçük bir yolculuğa ne dersiniz?
 Çeviren; Naci Gülşan

sadece ve sadece, dikkatimizi karşılıksız sevgi frekansını ihtiva eden algılara vermemiz çok önemlidir, bu seçim çok önemlidir.

31 Ocak 2014

Şaman Seromonileri

Şamanların seramonilerindeki davranış ve bürünmüş oldukları kılıkları benim gibi kaçımız merak etmiştir bilmem ama, ben hep nedenleri konusunda uzun uzun düşünmüşümdür. 3. Boyut düşüncesi ile bize çok saçma gelmesine rağmen, sermonilerin öyle uydurma, deli saçmalıkları olmadığını kendi kendime tekrarlayıp durmuşumdur. Hastalıklarımızın ve devranışlarımızın sebeplerinin her zaman şu andaki yaşamımızdan kaynaklanmadığını, birçoğunun kökeninin diğer Boyut ve zamanlara dayandığını uzun yıllar yaptığım uygulamalar sonucunda bizzat yaşayarak farkına vardım (öğrendim). Önce tedavisi güç olan rahatsızlıkların sebeplerinin enerji kökenli olduklarını anladım, sonra bunların birçoğuyla bildiğimiz yöntemler kullanılarak  başedilemeyeceğini anladım. Bakınız aşağıdaki yaptığım çeviride atalarımızın da izlediği yol olan ‘Şamanizm’ de duruma hali hazırda çözüm getirilmiş.

..........
.... Cevap: Genellikle 3. Yoğunluk'taki canlı 4. Boyut'a geçirildiğinde (kaçırıldığında), tekrar 3. Boyut'a dönüş yoktur. Yaşamları 4. Boyut'ta devam eder. Ancak bazı durumlarda geriye yani 3. Boyut'a dönüş olur. Her nekadar 3. Boyut'ta, İnsan hislerinde değişiklik yaratmak, inceleme yapmak veya insanın fiziksel ve etherik vucuduna herhangi bir şey yerleştirmek için ‘tam kopyalama’ yöntemine ihtiyaç olmasada kalıcı sonuçlar istenildiğinde canlıyı 4. Boyut'a götürmek gerekir. 
Soru: Bünyeye yabancı madde yerleştirme veya başka bir değişle eklenti yapma nasıl olacak, vucut 3. Boyutta?
Cevap: Anlatmaya çalıştığımız yönteme moleküllere-ayırma denir. 4. Boyut'un 3. Boyut'a nasıl transfer edildiğini anlatmak ve transferi yapmak çok karmaşıktır. Şu kadarını söyleyebiliriz ki, kopya veya klonlanma yapıldığında klonlananın sadece kendisi değil bütün 4. Boyut gerçekliği de 3. Boyut'a taşınır. Değişime konu olan sadece cisim değil getirilen Boyut'un gerçekliğidir de aynı zamanda.
Soru: Başka bir değişle, 4. Boyut'a giden ve kullanılan sadece Ruhun kalıbı, bundan şablon yapılıp  karbondan oluşan bir kopya yapılmakta, istenen herşey bu kopyaya yüklenmekte ve bu kopya geriye gönderilmekte. Dünya üzerinde hali hazırda yaratılmış olan canlı yeniden düzenlenip değiştirilerek 3. Boyut'a müdahale edilmekte.  
Cevap: Kesinlikle öyle. 4. Boyut'taki yapılan değişikliklerin 3. Boyut'a tam olarak tranfer edilmesine özellikle özen gösterilmeli.
Soru: 4. Boyut'taki yapılan değişikleri etkisiz hale getirmenin veya tamamen söküp atmanın bir yolu var mı?
Cevap: Hayır, değişiklik, yapılan canlının ölümüne sebeb olmadan yapılamaz. Bu arada bunu yapabileceğini söyleyenlere de inanmayın. (ancak 3. Boyut'ta vucuda eklenenler sökülüp atılabilir, 4. Boyut'takiler değil)
.............
Cassiopaenlar yukarıda her nekadar, 4. Boyut'ta vucuda eklenenler sökülüp atılamazlar deseler de, eklenenlerin farkına vararak ve işleylerine izin vermeyerek, faal hale gelmelerini engelleyebiliriz.
Eski Şamanların uygulamalarında, hastalığa sebep olan büyüsel objelerin alınması ve kötü ruhlar tarafından kaçırılmış ruhun aranmasıyla veya işkal edilmiş ruhu işkalciyi kovarak  iyileştirme yapılmaktaydı.
Eliade (yazar) şöyle yazmakta: Bu tür tedaviyi sadece Şamanlar yapabilir. Kötü ruhu  ancak Şaman görüp defedebilir; Ruhun firarını sadece O farkeder ve ancak O yakalayabilir, kendinden geçerek, kaçan ruhu bedene ancak O getirebilir….  Dünyada ve Dünya ötesinde Ruhu ilgilendiren herşey ve ruhun serüveni Şamanın yetki alanındadır. İnsan ruhunun dramasını, kararsızlığını ve güvensizliğini Şaman bilir. Dahası, Şaman tehtit eden güçleri ve bu güçlerin hangi zeminlerde etkin olduklarını bilir. Eğer Şaman tedavisinde kendinden geçiyorsa bilinmeli ki ruhun istismar edilmesi, yabancılaştırlması hastalığın nedenidir.
…..Kötü ruhlarla mücadele tehlikelidir ve Şamanı çok yorar. Kötü ruhu hastadan uzaklaştırmak için genellikle Şaman kötü ruhu önce kendi üstüne alır, bunu yapmakla Şaman hastadan daha çok sıkılıp acı çeker. Sibiryalı Şamanlar üst ve alt Boyut'lara çıkıp inebilirler. Şamanların gücü ve saygınlığı ‘kendinden geçme’ yeteneklerinden gelir. Hastanın ruhunu saran kötü ruhu bulma ve onunla mücadele etme mistik gücünü ‘kendinden geçme’ tekniğinden alır. Kötü ruhla mücadele sadece dua ile defetmekle sınırlı kalmaz, kötü ruhları kendi bünyesine alıp, onları işkal eder, işkence ederek onları defender.  
Bugünkü Şamanizm bozulmuş ve amacını kaybetmiştir. Artık Şamanlar bu tür tehlikeli yolculuklar yapıp düşük Boyutlara inmektenler.


Cassiopaen web sayfasından alıntı.
Çeviren; Naci Gülşan

12 Ocak 2014

Sürüngen ırkın üzerimizdeki hakimiyeti

İnsanoğlunun bugünkü durumu ne kadar güzel özetlenmiş.

Soru: Sizlerin ilişki kurduğu kaynaklardan aldığınız bilgilerden dolayı ‘Özgür iradeyi’ iyi bilmelisiniz. Açıkçası Evrende de Özgür irade geçerli akçe olmalı. Neden içinde bulunduğumuz Boyutta özgür irademizi kullanmamız engelleniyor. Birçok kaynakta, bizlerin dünya dışı varlıklar tarafından kaçırılması kendi rızamız ile, dünyaya gelmeden önce yaptığımız bir çeşit anlaşma sonucu oldu, bu yaşamımızda da aynı şey tekrar söylendiğinde bu sefer inanmamayı seçmemiz tamamen kendi hür irademize dayalı şeçim olmakta (lütfen buna inanmamayı seçelim, kaderci olmayalım), Tabiki aynı şekilde onların bizlere yaptığı da onların hür iradesi sonucu tercihleri olduğundan bahseder. Bu pek inandırıcı gelmiyor bana.  

Cevap : Evren, özgür iradenin hakim olduğu bir Evren olarak yaratıldığı bize söylendi. Özellikle, bütün ruhlara yapmak istedikleri herşeyi yapmalarına izin verildi. Dolayısı ile, bütün ruhlar yapmak istedikleri herşeyi yapma seçimine sahip oldular. İnsanları kaçırıp, bedenlerine birşeyler yerleştiren Graysler veya Sürüngenler, her neyseler , buraya gelip bunları yapmaya hakları var çünkü özgür iradeye dayalı bir Evrendeyiz. Aynı zamanda yaptıklarını aklamak için her şeyi söyleme hakları da var

Bizleri kaçırıp deneyler yapanların söylediklerine inanmamak ta bizim hakkımız, bizim seçimimiz. Özgür irademizden dolayı onların söylediklerine inanıp inanmamak  bizim elimizde. Bir önceki yaşamımızda, bize yaptıklarının kendilerinin doğal hakkı olduğu söylendiğinde buna inanmayı seçmemiz ki böyle olmakta.
Burası özgür iradenin hakim olduğu bir Evren. Fikrimizi değiştirme hakkımız var. Böyle bir hakkımızın olmadığı, hiç başka bir seçeneğimizin olmadığı konusunda bizleri kandırmaya çalışıyorlar. Onlara inanıp inanmamak bizim terciğimiz.

Tabiki daha fazlası var, bizlerin fiziksel istismarı uzun yıllardan beri sürmekte. Fiziksel olarak bizlerden daha güçlüler. Bizlerin hayvanlar ile olan ilişkisi gibi düşünülebilinir. İneklerin, koyunların ve tavukların da özgür iradesi var, fakat bizlerin yaptırım gücü onlardan daha fazla ve onları (ve kendimizi) buna inandırmış durumdayız. Bizim besine ihtiyacımız var, dolayısı ile hayvanları tüketmekteyiz, bu durum hayvanlarında yararına çünkü onların yaşamda olmalarının nedeni de bu diyerek durumu aklamaktayız. Bizlerin hayvanları tükettiği gibi, bizlerden daha yüksek Boyutlarda olanlarda bizleri tüketmekte.
Bizlerin tüketimi, etimiz yenerek değilde, enerjimiz alınarak olmakta. Bazen etimizin yendiği de olmakta. Bizler besin zincirinin bir parçasıyız ama malesef en üst halkası değiliz.

300.000 yıl önce iki güç arasında, ‘kendine hizmet’ eden ile ‘başkalarına hizmet’ eden güçler arasında savaş vardı. Malesef kendine hizmet eden güçler savaşı kazandı. (KH, iyi olamayan, BH ise iyi olan enerjilerdir)
Sürüngen ırk (Reptaliens) 4. Boyutta olup kendine hizmet eden guruba dahillerdir. 3. Boyuta gelebilmekteler ancak sahip oldukları teknoloji ancak kısa bir süre 3. Boyutta kalmalarına olanak vermekte.

4. Boyutta hala teknolojiyi kullanmaktalar, hala metafizik ile uğraşmaktalar. Bizleri control altına aldılar, bedenlerimize ‘çip’ler yerleştirdiler, DNA’larımızle oynayıp kim olduğumuzu ve amacımızı unutturdular.
Sürüngen ırk Graysleri yarattı. Graysler, 4. Boyutta olan ruhsuz robot yaratıklardır. Doğruyu söylemek gerekirse, Graysler sürüngen ırk tarafından 3. Boyuta gönderilmek için yaratıldılar. Daha doğrusu, Sürüngenler kendi varlığının bir kısmını Grayslere yansıttılar, başka bir değişle Sürüngen ırk robot olan Graysleri sadece yönetmekten ziyade fiziksel olarak Grayslerin içindeler, Sonuç olarak Sürüngen ırk bu yolla 3. Boyuta inmiş durumda. (DNA mühendisliğinde çok ileri düzeydeler). Belkide tek bir Sürüngen birey kendini bölerek üç beş Grayse yansıtıp, bir parçasından ziyade tüm olarak 3. Boyuta indi? Bizleri control etmelerinin asıl amacı, bizleri besin olarak kullanmaktır. Genelde enejimizi alırlar, bizim enerjimize ihtiyaçları var. Enejiden oluşan varlıklar olarak 4. Boyutta olduklarından enerji ile beslenmekteler. 4. Boyutta ‘kendine Hizmet’ eden yaratıklar  3. Boyutta üretilen olumsuz enejiler ile beslenir (Kaynak’tan direk eneji almaları mümkün olmadığından), arada sırada 1. ve 2. Boyuttaki canlılar dahi bu yolu seçer (İnsanların hayvanlara olan abartılı, aşırı düşkünlüğü herzaman dikkatimi çekmiştir).

Duygularımız olduğundan Sürüngenlerin amaçlarına uygun kurbanlarız. Duygularımız enerji üretir. Bundan dolayıdır ki Graysler bizlerin sevgileri, nefretleri ve korkuları ile yakından ilgilenirler. Bizi control edip olumsuz enerji üreteceğimiz durumlar yaratırlar, bizleri sürekli kışkırtarak bu yöne iterler. Ne kadar çok olumsuz enerji üretirebilirlerse o kadar çok besine sahip olurlar. Yapılanın özeti budur. 
Bir başka amaç ise 3. Boyut fizikselliğine olan gıpta etmek ve imrenmektir. Çok uzun zamandan beri fiziksel, maddesel olamadılar, motivasyonları ‘kendilerine Hizmet’ olduğundan bu durum onlar için çok çekici gelmekte, planın bir başka parçası da kendileri için yeni bir ırk yaratmak.

http://cassiopaea.org’ dan çeviri yapıldı.
Çeviren; Naci Gülşan

Çeviri burada bitiyor, bundan sonra yazmaya ben devam ediyorum.
Yeri gelmişken söyleyeyim. Graysler insanları kaçırma müsadesini hükümetlerden özellikle Amerikan hükümetinden geçtiğimiz yüzyılın başlarında aldılar. Karşılığında teknoloji verdiler. Kaçırılan yüzlerce insanın söylediklerine dayanarak aktaracağım şu , kaçırıldıktan sonra üreme organlarına yapılan tıbbı müdahale, fiziksel cinsi münasebet vb. gibi yollarla birden fazla yeni ırk yaratılmıştır. DNA mühendisliğinde bizlerle kıyaslanmayacak kadar ileriler. Aralarında en çok bilineni ‘Sassani’ ırkı ki bu ırk bize Darryl Anka isimli Arap kökenli bir Amerikalı tarfından tanıtıldı. ‘Bashar’ ı konu ile ilgileneniz bilecek. Yükselişi veya geçişi yaptığımızda ilk karşılaşacağımızlar arasında bu yeni ırklar olacakmış, nede olsa bizler onların ana ve babalarıyız.

Kanatimce İslami toplumlarada ‘Cin’ olarak adlandırılan batıda ‘Arcon’ olarakta bilinen varlıklar da aynı katagoriye girmekteler. Olası açıklamalar arasında Cinlerin Dünya ve bizler üzerinde emeli olan başka negatif (KH) valıklar tarafından yaratılmış olması doğrultusunda görüşler olsada ben bu varlıkların Sürüngen ırkla doğrudan ilişkileri olduğu kanısındayım.

Savaşları, insanoğlunun yaşadığı şartları ‘Kendine Hizmet’ edenlerin lehlerine değiştirmenin en uç noktası olarak nitelendiriyorum. Savaş yolu ile kışkırtılan insan duygularının ürettiği negatif enerjinin büyüklüğünü ve gücünü hayal etmem bile zor. İşte günümüzde de durum bu, Dünyanın muhtelif köşelerinde durup bitmeyen savaşlar! 

Bizlere yaptıklarını karma adı altında başımıza kakmaktalar, evet karma var ama bize dayattırılan şekliyle değil. Bize inandırılan karma bizi yöneten baskın güçlerin yarattığı bir düzenek. Törenlerde Sürüngen ırkının elit kısmı için kurban edilen çocuklar için, evet ama şimdiki yaşamlarına gelmeden önce onlar böyle bir törende kurban edilmelerine razı oldular da bu yaşamlarına doğdular denmekte, hayır kim vahşi yolla ölmek, acı çekmek, açlıktan ölmek... için imza atar?

 Reenkarne doğal olmayan yolla şöyle gerçekleşiyor; öldükten sonra Ruhun 5. Boyuta gitmesi gerekiyor, orada yeni deneyimler yapıp öğreneceği yaşama geri dönmesi için bir seçim yapması gerekiyor. Bu seçim önceki yaşamlardaki deneyimlere, öğrendiklerine bağlı çerçevede yapılan bir seçim yani karmasına bağlı. Bu durum Ruhun normal şartlardaki seyri, malesef bedenden çıkan Ruh Sürüngen ırk tarafından yakalanıp, tutsak edilmekte. Sonrası da onların istekleri doğrultusunda bazı koşullara razı edilip Dünyaya gönderilmekte, buna da ‘Karma’ deyip bize yutturmaktalar. Karma özgür iradeyi kullanarak yapılandır! Esaret altında yapılan karmayı kabul etmem, bu yolla yaptırılan karma Evrensel kurallara aykırı illegal bir eylem olup Suçtur!
Lütfen sabah ve akşam, karmanızın insanlığa yararlı olan kısmının dışında olan tüm kısmını kabul etmediğinizi beş on defa sesli veya sessiz tekrarlayın. Madem özgür iradenin hüküm sürdüğü bir Evrende yaşıyoruz, özgür irademizi bu yolla kullanıp düştüğümüz bu esarete son vermeliyiz. Bu güne kadar öğrendiğim en etkili yolun bu olduğu kanısındayım.  

Sıradan bireyler olarak durumun büyük boyutundaki seyrini değiştiremeyeceğimiz aşıkar. Kendi ilişkilerimizde öfkeye, şiddete ve korkuya olabildiğince az yer vermeli, başkalarına acıyı yaşatacak durumlardan kaçınmalı. Yeni döneme giriyoruz, eski inançlarımızı ve özellikle korkuyu bünyemizde barındırmamalı.